SİTEM YAPIM AŞAMASINDADIR.
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ
  GÖRGÜ KURALLARI
 

               

   Aksırmak 


hakkında Sual: Aksırana ne demelidir? Cevap: Selam verenin selamını almak farz olduğu gibi, aksırana da "Yerhamükellah" demek Hanefide "Farz"dır. Bu farz-ı ayn değil, farz-ı kifayedir. Yabancı kadınlara selam vermek ve aksırmalarına duâ etmek caiz değildir. Bir toplantıda, bir kimse aksırıp "Elhamdülillah" dese, orada bulunan biri, "Yerhamükellah" demezse, hepsi günah işlemiş olur. Biri derse diğerlerinin de söylemesi gerekmez. Söylemeleri ise iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Selamı ve teşmiti yayın!) [İbni Asakir] [Teşmit; aksırıp da, "Elhamdülillah" diyene, "Yerhamükellah" demek, hayır ve bereketle duâ etmek demektir.] Aksırınca Elhamdülillah veya Elhamdülillahi Rabbil-âlemin veya Elhamdülillahi ala külli hâl demeli, bunu duyan müslüman da, Yerhamükellah demelidir! Daha sonra aksıran Yehdina ve yehdikümullah demelidir! Orada bulunan başka biri de aynı duâyı söyleyebilir. (R.Muhtar) Aksırma ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali: (Aksırmak Allahtan, esnemek şeytandandır.) [Tirmizî] (Müslümanın müslüman üzerindeki beş hakkından biri aksırıp Elhamdülillah diyene, Yerhamükellah diye teşmit etmektir.) [Buharî] (Aksırıp elhamdülillah diyene yehdikümullahü ve yuslihu baleküm de) [E.Davüd] (Aksırınca Elhamdülillah diyen, 70 türlü belâdan korunur.) [İ.Neccar] (Peşpeşe üç defa aksıran müminin imanı kalbinde sabittir.) [Tirmizî] (Aksıran hamdetmemişse, hatırlatmak için Elhamdülillah de! Çünkü aksıranın hamdetmesi her derde devadır.) [Deylemî] (Duâ ederken aksırmak, duânın kabulüne işarettir.) [Taberânî] (Aksırınca "Elhamdülillah" diyen gözağrısı görmez.) [Taberânî] (Aksıranı teşmit etmek, diş ve kulak ağrısından korur.) [Şira] (Aksırandan önce, "Elhamdülillah" diyen yan ağrısı görmez.) [Taberânî] (Konuşurken aksırmak, adaletli bir şahittir.) [R.Muhtar] [Konuşanın doğru söylediği anlaşılır.] Nezle ve Aksırma Sual: Nezle olan, üçten fazla aksırsa, her aksırışta Elhamdülillah dese caiz olur mu? Cevap: Caizdir. Böyle nezle olan kimseye (Elhamdülillah) derse bir defa (Yerhamükellah) denir. Bundan sonra Elhamdülillah dese de, yerhamükellah demek gerekmez. Dense de mahzuru olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Aksıranı 3 defaya kadar teşmit et. Daha sonra ister et, ister etme!) [Tirmizî] (Arkadaşın aksırınca üç defaya kadar teşmit et, daha fazla aksırırsa nezle olmuş demektir.) [Ebu Dâvud] Esnemek ve Aksırmak Sual: Çok kuvvetli aksırıyor ve anormal şekilde esniyorum. Mahzuru var mıdır? Cevap: Uykusuzluk veya asabiyetten ileri gelenler hariç, esnemek iyi sayılmaz. Esnerken ağzı, dudağı ısırarak kapamak mümkün olmazsa, sol elin dışı ile kapatmalıdır! Aksırırken de, çok ses çıkmaması için ağzı kapamaya çalışmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kuvvetli aksırmak ve esnemek şeytandandır.) [İbni Sünni] (Esnerken ağzını kapat!) [Müslim] (Genirirken, aksırırken yükselen sesten şeytan hoşlanır.) [Beyhekî] Helada Aksırmak Sual: Helada iken aksıran Elhamdülillah der mi? Cevap: İçinden söyler veya heladan çıkınca "Elhamdülillah" der. (Halebi) 






Toplum ve Görgü Kuralları



Sual: Toplum yaşayişinda görgü kurali olarak nelere dikkat etmeliyiz?

Cevap: Müslüman, edepli, görgülü, nazik, kibar, güler yüzlü olmali, efendim demeden konuşmamalidir! Edep; güzel terbiye, iyi davraniş, güzel ahlâk, haya, nezaket, zarafet demektir. Edep, hiçbir hirsizin çalamadigi güzel bir ziynettir. edep, insanla hayvani ayiran farktir.

Hazret-i Ömer, (Edep, ilimden önce gelir) buyurdu. Ibni Mübarek hazretleri ise, (Her ilmi bilen bir âlimin, edebinde noksanlik varsa, onunla görüşmemek kayip sayilmaz. Fakat edepli biri ile görüşemezsem üzülürüm) buyurdu.

Edepli kimselerin görgülerinden bazilari şöyledir:

Sokakta: Sokaga tükürmek, çöp atmak, geliş geçişe mâni olmak, tiksindirici çirkin şeyler birakmak, görgüsüzlüktür. Ihtiyar, kadin ve hastalara her zaman öncelik verilir. Ihtiyaçlari varsa yardimci olunur.

Yürürken: Pek yavaş veya pek hizli ve büyüklenerek yürümemelidir! Kur’an-ı kerimde, (Böbürlenerek yürüme) buyuruldu. Yolda, büyük bir zat veya bir âlim ile beraber giden kimse, onun önünden ve solundan değil, sağından yürür.

Taşıma araçlarında: İnip binerken itişmek, sıra olan yerlerde sırasını beklememek çirkin davranıştır. Gençler; yaşlılara ve hastalara yer verir. Peygamber efendimiz, (Büyüklerini saymayan bizden değildir) buyuruyor. Günümüzde bazı gençler, yer vermemek için uyur numarası yapıyor, volkmen dinliyor. Ecdada layık torunlar olmaya çalışmalıyız.

Alışverişte: İzin almadan satıcının malına dokunulmaz. Malın görünüşünü, kalitesini bozacak şekilde ellenilmez ve bakılmaz. Fiyat konusunda fazla ısrar edilmez. Alınsa da alınmasa da teşekkür edilir. Satıcı müşterisinin memnun olacağı hal ve harekette bulunur. Malını almayanlara kızmaz, darılmaz, aleyhlerine olacak bir sözü arkalarından da söylemez. Alışverişte her iki taraf birbirlerini aldatmaktan uzak durur.

Toplu yerlerde: Düğün, cenaze ve bayramda daha hassas, nazik ve kibar olunur. Yere ve zamana göre uygun tavır takınılır. Cenazede, cenaze sahiplerinin üzüntüsünü paylaşılır, maddî ve mânevî üzerine düşen yardım yapılır, tesellî edici söz ve davranışlarda bulunulur. Yakınlarını kaybedenlere daha yakın davranılır. Düğün ve bayramlarda her zamankinden daha fazla güler yüzlü, neşeli, nazik, ikram edici olmak, büyüklere ve küçüklere uygun hediyeler vermek, gönüllerini ve duâlarını almak, görgülerimiz arasındadır. Görgüde, eliyle ve diliyle başkalarını incitmemek esastır.

Komşulukta: İyi geçim, karşılıklı yardımlaşma, dert ve sevinçlerine iştirâk, her karşılaştıklarında selâmlaşma, hal hatır sorma, birbirinden isteklerini imkan ölçüsünde temin etme önemli görgü kurallarındandır. Gürültü, çöp, pislik, rahatsız edici koku ve benzeri şeylerle komşuları rahatsız etmek hiç hoş karşılanmaz. Komşu kadın ve çocuklarına ayrı bir îtinâ, hürmet ve şefkat gösterilir.

Misafirlikte: Misafire ikram etmelidir! Peygamber efendimiz, (Allaha ve kıyamete inanan, misafirine ikram etsin) buyurdu. Misafire ikram, ona karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır. Yemek için külfete girmemeli, hazırda ne varsa, onu ikram etmeli. Peygamber efendimiz, (Misafir için külfete girmeyin, misafir bundan rahatsız olur. Misafirini üzen Allahı üzmüş olur) buyurdu. Hz. Ali, (Dostların kötüsü, senin için külfete giren, seni özür dilemeye mecbur bırakandır) buyuruyor.

Misafirden hizmet beklememeli! Peygamber efendimiz, (Misafirden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir) buyurdu. Bir arkadaş anlattı: (Bir haftadır evimizde misafir kalan samimi arkadaşıma, “Bizim hanım, bir iş için dışarı çıkmıştı. Ben namaz kılana kadar sizin hanım, sofrayı hazırlarsa, çok makbule geçer” dedim. Daha sonra, bu sözüme çok gücendiklerini öğrendim. Bu acı tecrübe misafirden hizmet beklemenin doğru olmadığını göstermektedir.)

Misafir, ev sahibinin gösterdiği yere oturmalı, ona itiraz etmemelidir. Peygamber efendimiz, (Bir arkadaşın yanına gidince, oradan ayrılana kadar, o arkadaş senin emîrindir) buyurmaktadır.

Hasta ziyaretinde: Ziyarete yeni elbise ile değil, her gün giydiği elbise ile gitmelidir! Giderken meyve veya çiçek gibi bir hediye götürmek iyi olur. Hastaya bakmayıp, sağa sola veya önüne bakmak uygun olmadığı gibi, devamlı olarak hastanın yüzüne bakmak da uygun değildir. Hastanın yanında asık suratlı durmamalı, güzel şeylerden bahsetmeli, iyileşmesi için duâ etmelidir!

Okulda: İlme son derece büyük önem veren Müslüman, ilim yuvası olan okullardaki görgü üstünde de titizlikle durmuşlardır. Çok kıymetli bir varlık olan öğretmenin sözleri dikkatle dinlenir ve bir şey istediğinde, “Peki efendim” gibi sözlerle cevap verilir. Talebeler arasında birbirine saygısızlık yapılmaz. Kaba hareket yapılmaz. Tahta, sıra, harita gibi ders âletleri tahrip edilmez. Kimsenin bedenî ve rûhî kusurlarıyla alay edilmez, küçük görülmez, tahkir edilmez. Ders içinde ve dışında öğretmenle konuşmada saygılı hareket edilir. Dinimizde öğretmen (hoca) hakkı, ana baba hakkından önce gelir.

Telefonda: Telefon eden, karşı taraf ahizeyi kaldırınca, önce kendini tanıtmalıdır! Osman Ünlü hoca, beni evden arayınca, her seferinde, ahizeyi kaldırır kaldırmaz, daha bizim, (Buyurun efendim) dememizi beklemeden, (Ben Osman Ünlü’yüm) der, maksadını kısaca anlatır, konuşmayı uzatmaz. Bunun için, telefon eden, önce kendini tanıtmalı, kısa ve öz konuşmalı, dakikalarca sohbet etmemeli ve efendimsiz konuşmamalıdır! Her yerde, her zaman, hep nazik ve kibar olmalıdır. Argo ve nahoş konuşmamalıdır. Bazı santrallerde, şunu bağlar mısınız diye sorunca, Peki efendim denmiyor, “Ayrılmayın” deniyor. Telefon eden niçin ayrılsın ki? Bir de, hı hı diyorlar. Tanımadık bir insana karşı bu uygun değildir. Telefon santrallerinde çalışan görevliler, bu yönden de bilgilendirilmelidir.

Konuşurken: Konuşanın sözünü kesmek nezaketsizliktir. Hadis-i şerifte, (Arkadaşı konuşurken susmak mürüvvettendir.) buyuruldu. Mürüvvet; insanlık, yiğitlik, iyilik cömertlik faydalı olmak gibi manalara gelir ki, hallerin en güzeline riayet etmek demektir.

Mektup yazarken: Mektup, kısa ve öz olmalı, maksadı iyi anlatmalı. Büyüklere, ilim sahiplerine, mektup yazarken daha edepli olmalıdır. İmam-ı Rabbanî hazretleri, hocasına gönderdiği mektuplar çok sade idi. Talebelerine veya suâl soranlara yazdığı mektuplarda, hamdli, salevatlı yazardı.

Eve girerken: Evimize Besmele ile ve İhlas suresini okuyarak girmeliyiz! Sağ ayakla içeriye girip, selam vermeliyiz! Her işe Besmele ile başlamaya alışmalıdır!

Birinin evine girerken, izin istemek gerekir. Kapının zilini çalarak veya seslenerek, izin istemelidir! İzin üç defa olur. Birincisinde ses verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa da ses çıkmazsa, üçüncü defa zile basmalı, yine ses yoksa, dört rekat namaz kılacak kadar bekledikten sonra gitmelidir! Kapı aralanırsa, aradığını sormadan önce, kendini tanıtmalıdır! Fatih’te oturan Abdullah bey, Ahmet bey isimli bir arkadaşa, (Akşam bize gel, sana bir şey verecegiz) der. Ahmet bey, akşam olunca, Abdullah beyin evinin zilini çalar. Içeriden, buyurun diye bir ses gelir. (Abdullah bey evde mi) der. Üsküdar’a, Kâmil beylere gittiği söylenir. O da, Üsküdar’a gider. Abdullah bey, Ahmet beyi görünce, (Sen bizim eve gidince, kendini tanıtmadın mı) der. O da, hayır der. (Kendini tanıtsaydın sana bir paket vereceklerdi) der. Ahmet bey, kapının zilini çalınca, kendini tanıtma edebini bilmediği için, tekrar Fatih’e gitmek zorunda kalır.

 

 




 
Kötülükten Korunmak İçin


Kur'an-ı kerimde de namaz kılanın her kötülükten korunacağı bildiriliyor. Herkes ne ekerse onu biçer. Rüzgar eken, fırtına biçebilir. İyilik eden de iyilik biçer. Hem Allahü teâlâ çok merhametlidir. Bir tohuma, bire on ve daha fazla mahsul verir. İyilik yönünden bir adım atana çok şeyler ihsan eder. Günahlarına pişman olup özür dileyenin günahlarını affeder. Yeter ki insan hatasını bilip özür veya af dilemesini bilsin! "Ben artık mahvoldum, Allah beni affetmez" diye düşünmek çok yanlış ve çok tehlikelidir.

Gayrı meşru işler, dünyada insan için yüzkarasıdır. Ahırette ise, azabı çok şiddetlidir. "Ben ölmem" veya "Cehennem ateşi bana zarar vermez." diyen varsa, dilediği kötülüğü işlesin! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Ahıret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtac olduğun kadar itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle!) [Eyyühel veled]

Öleceğine inanan ve öldükten sonra başına gelecekleri düşünen, nasıl kötülük işleyebilir?




 
ŞÜKÜR


Şükür Nedir?

Şükür, İslâmiyete uymak demektir. Dinimizin emirlerine uyan şükretmiş olur.

Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama buyurdu ki: (Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ. Gazalî]

Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri
Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor.) demesi de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür. Hatta vasıtalara şükür de şükür olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(İnsanlara teşekkür etmiyen Allaha şükretmemiş olur.) [İ. Ahmed]

İnsan, bir hasta veya sakat görünce, kendisinin böyle bir derde müptela olmadığı için şükretmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, "Allahü teâlâya hamdolsun ki beni böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı." derse, nimetin şükrü olur.) [Beyhekî]

Nimete şükredince, hem eldeki nimet yok olmaktan kurtulur, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olur. Hadis-i şerifte (Az veya çok bir nimete kavuşan, "Elhamdülillah" derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu nimetten daha iyisini verir.) buyuruldu. Şükredenden Allahü teâlâ razı olur. Hadis-i şerifte, (Yiyip içtikten sonra "Elhamdülillah" diyenden Allahü teâlâ razı olur.) buyuruldu.

Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur:

1- Bir nimet gelince bunu Allahtan bilip şükretmek.

2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.

3- Verilen nimetten istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Allaha hamdeden şükretmiş olur.) [T. Gafilin]

Uzuvların Şükrü

Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azalarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet etmek, dil ile hamdetmek, şükrünü açıklamaktır. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.

İmam-ı Mücahid hazretleri Nahl suresinin (Onlar, Allahın nimetini bilip itiraf ederler. Sonra da onu inkar ederler.) mealindeki 83. ayet-i kerimesini (Onlar, nimetlerin Allahtan olduğunu bilirler. Fakat "Bu nimetleri biz kazandık veya bize miras kaldı" diyerek nankörlük ederler.) diye tefsir etmiştir.

Nimete şükür

Sual: Nimete şükür nasıl olur?
Cevap :İmam-ı Rabbanî hazretleri Mektubat kitabında buyuruyor ki:

İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü teâlâya gücü yettiği kadar şükretmesi insanlık vazifesidir. Aklın emrettiği bir vazife, bir borçtur. Fakat, Allahü teâlâya yapılması icab eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Çünkü, insanlar, çok iken sonradan yaratılmış, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusurludur. Allahü teâlâ ise, hep var, sonsuz vardır. Ayıplardan, kusurlardan uzaktır. Bütün üstünlüklerin sahibidir. İnsanların Allahü teâlâya hiçbir bakımdan benzerlikleri, yakınlıkları yoktur. Böyle aşağı kullar, öyle bir yüce Allahın şanına yakışacak bir şükür yapabilir mi? Çünkü çok şey vardır ki insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fakat Allahü teâlâ, bunları beğenmez. Saygı ve şükür sandığımız şeyler, beğenilmeyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun için insanlar, kendi kusurlu akılları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı şükür, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükretmeye, saygı göstermeye yarayan vazifeler, Allahü teâlâ tarafından bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir.

İşte, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb ile ve dil ile ve beden ile yapmaları ve inanmaları gereken şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine (İslâmiyet) denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberlerinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslâmiyet, bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. (c.3 m.17)

Şükrün önemi

Şükür ile ilgili ayet-i kerimeler çoktur. Mesela Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Allahtan sakının ki şükredebilesiniz.) [Nisa 123]

Allahü teâlâ şükredene bol bol nimet verir. (Fatır 30)

İbrahim aleyhisselam, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu seçip doğru yola iletti. (Nahl 121)

Cenab-ı Hak, kudretinin eseri olarak insanların istifadesi için bir çok hayvan yaratmıştır. Bu hayvanları insanların emirlerine amade kılmıştır. Kimine binilir, kiminin etinden, sütünden vesairesinden istifade edilir. (Yasin 71-73)

Bu hayvanlar, şükretmemiz için istifademize verilmiştir. (Hac 36)

Allahü teâlâ, insanlara bol nimet vermiştir; fakat insanların çoğu şükretmez. (Bekara 243, Yunus 60, Neml 73, Mümin 61)

Allahü teâlâ, çeşitli nimetler verdiğini, fakat şükredenlerin az olduğunu, az şükredildiğini bildiriyor. (Secde 9, Sebe 13, Araf 10, Müminun 78, Nahl 78, Mülk 23)

Kıymetli şeyler ekseriya az olur. Mesela altın pek çok olsa, bu kadar kıymeti olmaz.

Azların kıymetli olduğunu bildiren ayet-i kerimelerden birkaçı şöyle:

Emrimiz gelip, tandırdan sular kaynamaya başlayınca, [Hz. Nuha] "Her cinsten birer çifti ve aleyhine hükmedilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir." dedik. Pek azı, onunla beraber iman etmişti. (Hud 40)

İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da çok azdır! (Sad 24)

İsrailoğullarından, "Allahtan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin" diye söz almıştık. Sonra pek azınız müstesna, sözünüzden döndünüz. (Bekara 83)

İnkarlarından dolayı, Hak teâlâ, onları lânetlemiştir. Onların pek azı inanır. (Bekara 88)

Allah yolunda savaşacaklarını söylemişlerdi ama savaş onlara farz kılınınca, azı hariç, yüz çevirdiler. (Bekara 246)

Nice az topluluk, çok topluluğa Allahın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir. (Bekara 249)

Allahın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız. (Nisa 83)

İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün, yine de sen, onları affet ve aldırış etme! Allahü teâlâ, iyilik edenleri elbette sever. (Maide 13)

Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar. (Tevbe 82)

Günahlarımızı düşünerek elbette üzülmemiz, ağlamamız gerekir. (Az gülsünler) demek, (Güler yüzlü olmayın) demek değildir. Müslüman her zaman güler yüzlü olur. Fakat günahlarını düşünerek üzülür ve ağlar.

İbadete Güvenmemeli

Nimet umumi olunca, herkese gelince insan bu nimetin kıymetini bilemez. Görmek büyük nimet iken, herkeste göz olduğu için göz nimetine her zaman şükretmeyiz. Gençler; yaşlanmadıkça gençliğin kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini anlar. Fakirler zenginliğin kıymetini bilir. Hayatın kıymetini de ancak ölüler anlar. Şu hâlde yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sıhhatin ve ölmeden önce de hayatın kıymetini bilip şükretmelidir.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:



(Beni İsrailde bir abid var idi. Beşyüz yıl ibâdet etmişti. Kıyamet günü Allahü teâlâ, "Bu Abidin benim ihsanımla Cennete götürün!" buyurur. Abid, "Ben ihsan ile değil, yaptığım beşyüz yıllık ibâdetle Cennete girmek istiyorum." der. Allahü teâlâ emreder, hesabı görülür. Yalnız göz nimeti beşyüz yıllık ibâdetten fazla gelir. Melekler abidi Cehenneme götürürler. Abid, "Ya Rabbi beni rahmetinle, ihsanınla Cennete koy." diye duâ eder. Allahü teâlâ buyurur ki:

"Ey kulum, seni yoktan kim yarattı? [Abid, sen yarattın, der.] Seni yaratmam, senin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsanımla, benim rahmetimle mi oldu? [Abid, senin rahmetinle oldu, der.] Allahü teâlâ verdiği bazı nimetleri de sayar. Abid, "Hepsi senin rahmetinle, ihsanınla oldu" der. [T. Gafilin]

Dil ile şükürde, Allahü teâlâdan razı olduğu ifade edilmelidir! Peygamber efendimiz, bir kimseye (Nasılsın?) buyurdu. O kimse, (İyiyim.) dedi. Üçüncü defa sorunca o kimse (Elhamdülillah iyiyim.) dedi. Peygamber efendimiz, (İşte senden bu cevabı bekliyordum. Bunun için soruyu tekrarladım.) buyurdu. (Taberânî)

Âlimler, salihler, bir kimseyi Allaha şükrettirmek için (Nasılsın?) derlerdi. İnsan ya şükreder, ya susar veya şikayette bulunur. Allahtan şikayet etmek ise çok çirkindir. Kulun Mevlasına zillet göstermesi izzettir. Mevlayı başkasına şikayet etmesi ise zillettir. Şükür, ihsanını, iyiliği anmak suretiyle ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de şükürdür. Bir grup kimse, halife Ömer bin Abdülaziz hazretlerini ziyarete geldiklerinde, içlerinden gencin birisi konuşmaya başlar. Halife, (Önce yaşlılarınız konuşsun!) buyurur. Genç, (Her iş yaşlıya verilecekse, senden daha nice yaşlılar var. Halifeliği onlara vermek gerekir.) der. Halife gence (O hâlde konuş bakalım!) der. Genç, (Biz birşey istemeye gelmedik. Üstün faziletinizi, adaletinizi duyduk. Size dilimizle teşekkür etmeye geldik. Teşekkür edip döneceğiz.) der.




 
Misafirin görevleri


Sual: Misafir, ev sahibine karşi nasil hareket etmelidir?

Cevap: Misafirin gözetmesi gereken edeplerden bazilari şunlardir:

1- Davete geç kalmamali, erken de gitmemelidir. Giderken, biraz yiyip gitmek sünnettir. Sirf yemek için degil, ev sahibini memnun etmek için gittigi belli olmalidir!

2- Misafir, sagina soluna bakmamali, sikinti vermekten çekinmelidir. Ev sahibinden izinsiz bir başka misafire birşey ikram etmemelidir! Ev sahibinin gösterdigi yere oturmali, izinsiz nafile oruç tutmamali ve ev sahibi teklif etmeden imam olmamalidir!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Misafir, evin başköşesine oturmasin!) [Müslim]
(Misafir, ev sahibinden izinsiz [nafile] oruç tutmasin ve gösterilen yere otursun! Çünkü ev sahibi evinin âdetini daha iyi bilir.) [Ibni Asâkir]
(Misafir olan bir kimse, ev sahibine imam olmasin!) [Tirmizî]
3- Sofraya edepli bir şekilde oturmali ve bu edebi sonuna kadar muhafaza etmeye çalişmalidir! R
esul-i Ekrem efendimiz, yer sofrasina bazan diz çöker, bazan da sag ayagini bükerek sol ayagi üzerine oturup buyururdu ki:
(Yemek yerken yaslanmam! Ben Allahin kuluyum; kul nasil yerse öyle yer, öyle otururum.) [Buhârî]
Yemek yerken yaslanmak günah degildir. Başkalarinin yaninda mazeretsiz yaslanmak edebe aykiridir.

4- Gelen yemekte kusur bulmamali. Bir kusuru olsa da söylememeli. Mesela yemegin tuzu fazla veya noksan olsa, yahut yemekten hoşlanmasa, bir şey dememeli, begenmedigini belli etmemelidir!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Misafirin, gelen yemegi begenmemesi, ona şer olarak kâfidir.) [Ibni Ebiddünyâ]

5- Misafir, arzu ettigi şeyleri istememeli, gelen ile iktifa etmeli, “Şu var mi” diye belli bir yemek istememelidir! Eğer ev sahibi, birkaç yemek ismi sayıp (Hangisini hazırlıyalım) diye sorsa, külfetten uzak, sıkıntıya sokmıyacak şekilde daima kolay, ucuz ve zahmetsiz olanını tercih etmelidir! Peygamber efendimiz, muhayyer bırakıldığı iki şeyden, daima hafifini, kolay olanını tercih ederdi. (Buhârî)

Atalarımız, (Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.) buyurmuştur. Ekmeğe hürmet gerekir. Ekmeğe hürmet, ona katık aramamaktır. İnsanı ayakta tutan ve ibâdet etmeye imkan veren her yemek, berekettir; onu beğenmemek doğru olmaz. Sadece ekmekle sirke verilse küçümsenmemelidir!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bir evde ekmeğe katık olarak sirke varsa, bu ev yoksul sayılmaz.) [Tirmizî]

(Ya Rabbi, sirkeye bereket ver. Sirke, ne güzel nimettir. Benden önceki enbiyanın katığı da sirke idi. Sirke olan evin, başka katığa ihtiyacı yoktur.) [İbni Mace]

6- Ev sahibinin veya oradaki diğer misafirlerin hoşuna gitmeyecek hareketlerde bulunmamalı, tiksinti verecek hareket ve sözlerden uzak durmalıdır.

7- Dinî inanışı, siyasî görüşü farklı olsa da, ev sahibini veya oradakileri üzecek sözler söylememelidir.

8-Misafir, gereği gibi ikram yapılamamış olsa da, gönül hoşluğu ile ve memnuniyetini ifade edecek şekilde ayrılmalıdır! Mesela (Çok memnun olduk, Allah razı olsun, evinizde oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyi insanlar yesin!) gibi duâ etmesi sünnettir. (Tirmizî)

Peygamber efendimiz, kendisi ev sahibine, en güzel duâlarda bulunur ve müslümanlara da, (Ev sahibine bereketle duâ edin) buyururdu. (Beyhekî)

Böyle yapmak, çok az da olsa bir iyiliği küçük görmemek güzel ahlâkın alametidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Mümin, güzel ahlâkı ile, gündüzü oruçla, geceyi ibâdetle geçirenlerin derecesine yükselir.) [Tirmizî]

9- Ev sahibinden izinsiz veya habersiz evi terk etmemelidir! Peygamber efendimiz, böyle habersiz gitmeyi, hiç uygun görmezdi. Giderken de yine ev sahibine duâ etmelidir.

10- Yatılı olarak giden misafir, ev sahibine ağırlık vermemek için, zaruret yoksa, üç günden fazla kalmamaya, yük olmamaya gayret etmelidir!
Eğer ev sahibi samimi olarak ısrar ederse, daha fazla kalınabilir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Misafirlik üç gündür. Fazlası sadakadır. Misafirin, ev sahibini sıkacak kadar çok kalması helal değildir.) [Buhârî]





 
Uyku adabı



Sual: Uyku adabı nelerdir?

CEVAP: Günümüzün ortalama üçte biri uyku ile geçmektedir. Gafletle geçmemesi için uykuyu da değerlendirmek gerekir. Müminin her hareketi şuurlu olmalıdır. Gafletle yatıp gafletle kalkmamalıdır!

Rastgele yatağa girip uyumak doğru değildir.

1- Yatağa abdestli girmelidir!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Abdestli yatanın ruhu Arşa yükselir ve gördüğü rüyalar doğru olur. Abdestsiz yatanın ruhu yükselmez, gördüğü rüyalar, karışık olur, doğru çıkmaz.) [İ.Gazali]

(Abdestli yatan, gece ibâdet eden ve gündüz oruç tutan kimse gibi sevab kazanır.) [Hakim]

2- Misvaklanıp sağ yanı üzere kıbleye karşı yatmak sünnettir. Uyku, ibâdetleri kuvvetle ve sağlam yapmak niyetiyle olursa ibâdet olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Âlimlerin uykusu ibâdettir.) [İ.Gazali]

Vasiyetini Yazmalı

3- Borçları ve önemli işleri olan kimse, vasiyetini yazmadan yatmamalıdır! Çünkü sabaha çıkacağını kimse bilemez. Eğer vasiyetsiz ölürse, Kıyamete kadar konuşamaz. Ölüler kendini ziyaret eder, onunla konuşmaya çalışırlar, fakat o cevap veremez. O zaman (Bu miskin vasiyetsiz ölmüş.) derler. Vasiyet olarak, varsa kul borçlarını, namaz ve oruç kazaları gibi Hak borçlarını yazmalı, ölümünden sonra ne yapılmasını istiyorsa bildirmelidir!

4- Günahlarına tevbe edip uyumalıdır! Herkese iyilik yapacağına, uyandığı zaman kimseye fenalık etmiyeceğine niyet ederek yatmalıdır!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Hiç kimseye zulüm ve kin hissi duymadan yatanın günahları affolur.) [İ.Ebiddünya]

5- Yatarken, gece ibâdete kalkmaya niyet etmelidir!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Gece ibâdet etmek niyetiyle yatan, fakat uyku galebe çalıp sabaha kadar uyanamayan, niyeti sebebiyle gece ibâdet etmiş gibi sevaba kavuşur. Uykusu da kendisine Allahü teâlânın ihsan ettiği bir sadaka olur.) [İ.Mace]

6- İyice uyku gelmeden yatmamalıdır! Kıymetli ömrü uyku ile geçirmemelidir! İhtiyaç kadar uyumalıdır!

7- Yatarken Ayet-el-kürsi, üç İhlas ve bir Fatiha, iki Kuleuzüyü okumalıdır! Salevat-ı şerife getirmelidir! "Amenerresulüyü yatsıdan sonra okumayı adet edinmelidir!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Gece Bekara suresinin son iki ayetini okuyana, bu iki ayet, herşey için kâfidir.) [Müslim]

8- Uykunun bir nevi ölüm, uyanmanın da dirilmek olduğunu düşünmelidir! Hz. Lokman, oğluna (Oğlum, ölümden şüphen varsa, uyuma! Uyumak mecburiyetinde kaldığın gibi, ölmeye de mahkumsun. Eğer dirilmekten şüphe ediyorsan, uykudan uyanma! Uykudan uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin.) buyurmuştur.

9- Yatarken yarınki hayırlı işleri yapabilmek için istirahat etmeye, sabah namazına kalkmaya ve ertesi gün hayırlı işler yapmaya niyet etmeli! Böyle niyet edenin uykusu ibâdet olur. Gece uyanınca duâ etmeyi adet haline getirmeli!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Uykudan uyanınca, "Allahümmağfir li" derse, duâsı kabul olur.) [İ. Ebiddünya]

10- Henüz sabah namazının vakti girmeden, yani seherde kalkmaya çalışmalıdır. Seher vakti kalkmak berekettir. Hele sabah namazının vakti girdikten sonra, güneş doğana kadar uyumak rızık yönünden de zararlıdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sabah uykusu, rızka manidir.) [Beyhekî]

İbni Abbas hazretleri, sabah vakti oğlunu uyur görünce buyurdu ki: (Oğlum, rızıkların dağıtıldığı saatte uyunur mu? Bu saatte uyumak, tembellik alametidir, unutkanlığa sebep olur.) [Şira]

Yatarken


Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Yatarken Fatiha ve İhlası okuyan, ölüm hariç, her şerden emin olur.) [Bezzar]

(Yatarken Kâfirun suresini okuyan şirkten beri olur.) [Tirmizî]

(Yatarken Mülk [Tebareke] suresini okumadan yatma! Çünkü ölürsen kabirde sana yoldaş olur.) [Ey Oğul İlmihâli]

Tok Karnına Uyumak
Mümkün mertebe yemeği yatarken yememelidir!
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Tok karnına uyumak, kalbi katılaştırır.) [Taberânî]

Yenilen yemekleri namaz kılarak veya helal kazanç yollarında eritmeye çalışmalıdır!



Çok Uyumak

Çok eser vermiş zatların hayatını incelerseniz, az uyuyup çok çalıştıkları görülür. Ancak zaruret veya ihtiyaç miktarı uyumalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Annesi, Hz. Süleymana "Evladım, çok uyuma, çok uyumak, Kıyamette insanı fakir bırakır" dedi.) [İbni Mace]

(Cehennemden kaçın, Cenneti isteyenin gözüne uyku girmez. Dünya, lezzet ve şehvetlerle kuşatılmıştır. Bunlar sizi ahıretten alıkoymasın.) [İ.Mende]

(Ümmetim için en çok korktuğum şey, göbek büyüklüğü, uykuya devam, tembellik ve iman zayıflığıdır.) [Deylemî]


Az Uyumak


Az ye kalbini pakla, fazla uykuyu mezara sakla! Az uyumak nimettir, çok uyumak gaflettir. Gaflet ise zarardır, kalbimizi karartır. Fazla uykuyu at, seherde dağıtılır murat. Seher ne kadar kutludur, o vakit uyanık olan mutludur. Seherde rahmet kapıları açılır, uyanıklara nimet saçılır. Çok uyku eziyettir, az uyku meziyettir. Az ye, az uyu, çok konuşma, evliya olursan şaşma! Çünkü evliyalığa bu üç meziyetle girilir, sonra sayısız nimet verilir. Çok uyumak çok fazilet götürür, gaflet ve tembellik getirir. Az ört yorganları, çünkü uyku tembelleştirir organları. Uyku ölüme eştir, gafletle uyuyanın sonu ateştir. Arifler sehere hasrettir, onlara çok uyumak musibettir.
Cenab-ı Hak her gece, buyurur şöylece: "Duâ eden yok mu, duâsını kabul edeyim, benden isteyen yok mu istediğini vereyim) [Buharî]

Geceleri ne güneşler doğar, fakat gafletle yatanı zulmet boğar. Uyanıklık huzurda edeptir, çok uyku pişmanlığa sebeptir. Arif, huzurda durmaktan lezzet alır, gafiller bundan mahrum kalır. Az uyku kalbe ciladır, çok uyku ise belâdır. Sanma çok yemek kan olur. Çok uyuyan unutkan olur. Çok uyumak ayıptır, kıymetli vakitten kayıptır. Midesi boş olana uyku gelmez, az uyuyana korku gelmez.

Bir talebe, bir âlimi çok seviyormuş. Sohbetinde bulunmaya can atarmış. Âlime durumu bildirmişler. Âlim de (Gece beklesin, muhakkak geleceğim) demiş. Talebe saatin zilini kurarak biraz uyumak üzere yatmış. Âlim gelince talebeyi uyur hâlde bulmuş. Saatin zilini bağlamış. Cebine biraz ceviz ve üzüm koyarak gitmiş. Talebe sabah olup uyanınca yaptığı hataya pişman olmuş, uyuyarak beklenilmeyeceğini, sevenin gözüne uyku girmeyeceğini, girmemesi gerektiğini anlamış.
 
   
 
BENİM HAKKIMDA NE DÜŞÜNÜYORSAN ALLAH SANA İKİ KATINI VERSİN. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol