SİTEM YAPIM AŞAMASINDADIR.
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ
  BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİDEN DERSLER
 

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİDEN DERSLER
 
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, 1876 tarihinde Bitlis-Hizan-Nurs'ta dünyaya geldi, 23 Mart 1960'da Urfa'da Hakkın rahmetine erdi. Çok genç yaşlarda iken ilmi, zekâsı, kuvvetli hafızası, cesaret ve dirayeti ile meşhur oldu. Bütün din ve fen ilimlerini okudu. İstanbul'a giderek Sultan Abdülhamid'e, Doğunun kurtuluş ve gelişme reçetesi olan din ve fen ilimlerinin okutulması için üniversite kurulması için teklifte bulundu.
Vatanı düşmanı işgal edince, 1916'da talebelerini silâhlandırarak Ruslara karşı mücadele etti. Esir düşünce iki buçuk yıl Rusya'da esir olarak kaldı. Daha sonra kaçarak İstanbul'a geldi. İstanbul'un işgali sırasında Ankara'ya davet edildi, Millî mücadeleyi desteklemesine rağmen tehlikeli yerde hizmet etmeyi tercih ederek gitmedi.
Daha sonra Van'a döndü. 1925'te ise Doğunun bütün ileri gelenleri ile birlikte Batı Anadoluya sürgün edildi. Burdur-Isparta'dan sonra Barla'da ikamete mecbur edildi. Bu kasabada kaldığı süre içinde bir iman ve ilim külliyatı olan Kur'ân tefsiri Risale-i Nurları yazdı. Dinsiz yetiştirilmeye çalışılan milleti imana davet ettiği için 28 sene sürgünlerde, zindanlarda, hapishanelerde eziyetlere maruz bırakıldı. Ama Allah hizmetini kabul etmişti, kendisi hayatta iken yüzbinlerce genç Nur talebesi olmuş, birer iman kahramanı kesilmişlerdi.
5000 sayfalık bir eser külliyatı olan Risale-i Nur, asrımız insanının iman problemine ve her türlü tereddüt ve şüphelere cevap vererek, İslâmı severek yaşama şevki sunmaktadır. Biz bu eserlerden sadece Mesnevî-i Nuriye'den, kısa seçmelerde bulunduk. Bu eserde "ey aziz kardeşim bil ki" mânâsında "İ'lem eyyühe'1-aziz" hitabı yer almaktadır. Burada yer alan öğütler sadece bir bahçeden bir çiçek sayılabilir. Bu çiçeğin, sizi bahçeye davet etmeye yeteceğim sanıyorum.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zinetleri Halıkımızı, Mâlikimizi ve Mevlamızı bilmediğimiz takdirde Cennet de olsa Cehennemdir. Evet, öyle gördüm ve öyle zevk ettim. Bilhassa şefkatin ateşini söndürecek marifetullahtan başka bir şey var mıdır? Evet, marifetullah olduktan sonra dünya lezzetlerine iştah olmadığı gibi Cennete bile iştiyak geri kalır.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
İnsan yaşayış vaziyetince bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir. Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür'atle çalıştırıyor. Arz sefinesi (dünya gemisi) de sür'atle giderken temerrü merre's-sehâb (bulutun geçmesi gibi geçiyor) âyetini okuyor. Sefine-i arz sür'atle yüzerken dünyanın gayr-ı meşru (helal olmayan) lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin batacağı düşünülsün. Binaenaleyh o zehirli dünya oklarına bakıp el uzatma.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Allah'a abd ve hizmetkâr olana her şey hizmetkâr olur. Bu da her şey Allah'ın mülk ve malı olduğunu iman ve iz'anla olur.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Bu küre-i arz (dünya) misafirhanesi, insanların mülk ve malı değildir. Ancak insanlar amele gibi o misafirhanenin çeşit çeşit işlerinde ve tezyinatında çalışırlar.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Dünyada sana ait çok emirler var. Ama ne mahiyetinden ve ne âkibetlerinden haberin olmuyor. Biri cesettir. Evet, cesedin genç iken lâtif, zarif ve güzel gül çiçeğine benzerse de ihtiyarlığında kuru ve uyuşmuş kış çiçeğine benzer ve tahavvül eder.
Biri de hayat ve hayvanattır. Bunun da sonu ölüm ve zevaldir.
Biri de insaniyettir. Bu ise zeval ve beka arasında mütereddiddir. Dâim-i Bakînin zikri ile muhafazası lâzımdır.
Biri de ömür ve yaşayıştır. Bunun da hududu tayin edilmiştir. Ne ileri ve ne de geri bir adım atılamaz. Bunun için elem çekme, mahzun olma. Tahammülünden âciz, takatinden hariç olduğun tûl-u emel yükünü yüklenme.
Biri de vücuttur. Vücut zaten senin mülkün değildir. Onun maliki ancak Mâlikü'l-Mülktür. Ve senden daha ziyade senin vücuduna şefkatlidir. Binaenaleyh Mâlik-i Hakikinin daire-i emrinden hariç o vücuda karıştığın zaman zarar vermiş olursun. Ümitsizliği intaç eden hırs gibi...
Biri de belâ ve musibetlerdir. Bunlar zaildir, devamları yoktur. Zevalleri düşünülürse zıtları zihne gelir, lezzet verir.
Biri de sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza bu fani dünyadan da
çıkacaksın. Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış, Vücudunu Mucidine feda et, Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü feda etmediğin takdirde ya bâd-i heva zail olur, gider, veya Onun malı olduğundan yine Ona rücu eder.
Biri de dünyanın lezzetleridir. Bu ise kısmete bağlıdır. Talebinde kalaka düşer. Ve sür'at-i zevali itibariyle aklı başında olan onları kalbine alıp kıymet vermez.
Dünyanın akibeti ne olursa olsun lezâizi terk etmek evladır. Çünkü akibetin ya saadettir; saadet ise şu fani lezâizin terkiyle olur. Veya şekavettir; ölüm ve idam intizarında bulunan bir adam sehpanın tezyi ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi?
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Dört şey için dünyayı kesben değil, kalben terk etmek lâzımdır.
1. Dünyanın ömrü kısa olup sür'atle zeval ve guruba gider. Zevalin elemiyle visalin lezzeti zeval buluyor.
2. Dünyanın lezâizi zehirli bala benzer. Lezzeti nisbetinde elemi de vardır.
3. Seni intizar etmekte ve senin de sür'atle ona doğru gitmekte olduğun kabir dünyanın zinetli, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez. Çünkü dünya ehlince güzel addedilen şey orada çirkindir.
4. Düşmanlar ve haşerât-ı muzırra arasında bir saat durmakla dost ve büyükler meclisinde senelerce durmak arasındaki muvazene, kabir ile dünya arasındaki aynı muvazenedir. Maahâzâ, Cenab-ı Hak da bir saatlik lezzeti terk etmeye davet ediyor ki, senelerce dostlarınla beraber rahat edesin. Öyle ise kayıtlı ve kelepçeli olarak sevk edilmezden evvel Allah'ın dâvetine icabet et.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka ciheti rahmettir, ön ciheti ise azaptır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde duruyorlar. Senin de onlara iltihak zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeye iştiyakın yok mudur? Evet, vakit yaklaştı, dünya kazuratından temizlenmek üzere bir gusül lazımdır. Yoksa onlar istikraz ile istikrah edeceklerdir.
Eğer, İmam-ı Rabbani Ahmed-i Farukî bugün Hindistan'da hayattadır diye ziyaretine bir davet vuku bulsa, bütün zahmetlere ve tehlikelere katlanarak ziyaretine gideceğim. Binaenaleyh, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed, Kur'ân'da Muhammed ismiyle müsemma iki cihanın güneşi kabrin arka tarafında milyonlarca Farukî Ahmedler ile muhat olarak sakindir. Onların ziyaretlerine gitmek için niye acele etmiyoruz? Geri kalmak hatadır.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Şu esasata dikkat etmek lazımdır:
1. Allah'a abd olana her şey musahhardır. Olmayana her şey düşmandır.
2. Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki, rahat edesin.
3. Mülk Allah'ındır. Sende emaneten duruyor. O emaneti ibka edip senin için muhafaza edecek. Sende kalırsa meccânen zail olur, gider.
4. Devam olmayan bir şeyde lezzet yoktur. Sen zailsin. Dünya da zaildir. Halkın dünyası da zaildir. Kâinatın şu şekli hâzırı da zaildir. Bunlar, saniye, dakika ve saat ve gün gibi birbirini takiben zevale gidiyorlar.
5. Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!

Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulü etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda

tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahâzâ, ebedî ömrün önündedir. O ömrü bakide göreceğin rahat ve lezzet ancak bu fani ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömrü bakiden hiç haberin yok. Ölüm sekerâtı uyandırmadan evvel uyan.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Kur'ân-ı Kerim okunurken istimaında bulunduğun zaman muhtelif şekillerde dinleyebilirsin.
1. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam nübüvvet kürsüsüne çıkıp nev'i beşere hitaben Kur'an'ın âyetlerini tebliğ ederken, kıraatini kalben ve hayalen dinlemek için kulağını o zamana gönder. O femi mübarekinden çıkar gibi dinlemiş olursun.
2. Veya Cebrail Aleyhisselâm Hazret-i Muhammed'e (a.s.m.) tebliğ ederken her iki Hazretin arasında yapılan tebliğ tebellüğ vaziyetini dinler gibi ol.
3. Veya kab-ı kavseyn makamında yetmiş bin perde arasında Mütekellimi Ezelînin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama olan tekellümünü dinler gibi hayalî bir vaziyete gir.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdut, ömrünün günleri madut ve her şeyin fanidir. Öyle ise şu kısa, fani ömrünü fani şeylere sarfetme ki, fani olmasın. Baki şeylere sarfet ki, baki kalsın.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Ey nefis! Eğer takva ve amel-i salih ile Halıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur. O kâfidir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âciz kullardır. Maahâzâ ikinci şıkkı takip etmekte şirk-i hafî olduğu gibi, tahsili de mümkün değildir. Evet, bir maslahat için sultana müracaat eden adam sultanı irzâ etmişse o iş görülür. Etmemişse halkın iltimasıyla çok zahmet olur. Maamafih, yine sultanın izni lazımdır. İzni de rızasına mütevakkıftır.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Basar masnuatı görüp de basiret Sânii görmezse çok garip ve pek çirkin düşer. Çünkü o halde Saniin manen, kalben görünmemesi ya basiretin fıkdanındandır veya kalb gözünün kör olmasındandır. Veya pek dar olduğundan meseleyi azametiyle kavramadığındandır.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Senin önünde çok korkunç büyük meseleler vardır ki, insanı ihtiyata, ihtimama mecbur eder.
Birisi: Ölümdür ki, insanı dünyadan ve bütün sevgililerinden ayıran bir ayrılmaktır.
2. Dehşetli, korkulu ebed memleketine yolculuktur.
3. Ömür az, sefer uzun, yol tedariki yok, kuvvet ve kudret yok, aczi mutlak gibi elîm elemlere maruz kalmaktır. Öyle ise bu gaflet ve nisyan nedir? Devekuşu gibi başını nisyan kumuna sokar, gözüne gaflet gözlüğünü takarsın ki, Allah seni görmesin. Veya sen Onu görmeyesin. Ne vakte kadar zâilâtı fâniyeye ihtimam ve bâkiyâtı dâimeden tegafül edeceksin?
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Bizler uzun bir seferdeyiz. Buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebed memleketine gitmek üzereyiz. O yollarda zulümatı dağıtacak bir nur ve bir erzak lazımdır. Güvendiğimiz akıl ve ilimden ümit yok. Ancak Kur'ân'ın güneşinden, Rahmanın hazinesinden tedarik edilebilir.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levâzımatı Mâlikü'1-Mülk tarafından verilmiştir. Fakat o levâzımatı cehlinden dolayı tamamen bu hayatı dünyeviyeye sarfediyor. Halbuki o levâzımattan lâakal onda biri dünyevî hayata, dokuzu hayatı bakiyeye sarfetmek gerektir.
Ey insan! Rahm-ı maderde iken, tıfl iken, ihtiyar ve iktidardan mahrum bir vaziyette iken, seni pek leziz rızıklar ile besleyen Allah, sen hayatta kaldıkça o rızkı verecektir. Baksana! Her bahar mevsiminde sath-ı arzda yaratılan enva-ı erzakı kim yaratıyor ve kimler için yaratıyor? Senin ağzına götürüp sokacak değil ya! Yahu, eğlencelere, bahçelere gidip dallarda sallanan o güleç yüzlü leziz meyveleri koparıp yemek zahmet midir? Allah insaf versin.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Ücret alındığı zaman veya mükâfat tevzi edildiği vakit, rekabet, kıskançlık mikrobu oynamaya başlar. Fakat iş zamanında, hizmet vaktinde o mikrobun haberi olmuyor. Hatta tembel adam çalışkanı sever, zayıf olan kaviyi takdir ve tahsin eder. Fakat çalışmasını ister ki, iş hafif olsun, zahmetten kurtulsun.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
İnsanın Cenab-ı Haktan hiçbir hakkı talep etmeye hakkı yoktur. Bilâkis dâima şükretmeye medyundur. Çünkü, mülk Onundur, insan Onun memluküdür.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Mahlukatın en zâlimi insandır. İnsan kendi nefsine olan şiddet-i muhabbetten dolayı kendisine hizmet ve menfaati olan şeyleri sever, hem kıymet verir. Semeresinden istifade gördüğü şeylere abd ve köle olur. Aksi halde ne sever ve ne kıymet verir.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Yarın seni zillet ve rezaletlere maruz bırakmakla terk edecek olan dünyanın sefahetlerini bugün kemal-i izzet ve şerefle terk edersen pek aziz ve yüksek olursun. Çünkü o seni terk etmeden evvel sen onu terk edersen, hayrını alır, şerrinden kurtulursun. Fakat vaziyet makuse olursa, kaziyye de makuse olur.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Ey nefs-i emmâre! Katiyen bil ki, senin hususi, ama pek geniş bir dünyan vardır ki, amal, ümit, taallukat, ihtiyacat üzerine bina edilmiştir. En büyük temel taşı ve tek direği senin vücudun ve senin hayatındır. Halbuki o direk kurtludur. O temel taşı da çürüktür. Hülâsa, esastan fasit ve zayıftır. Dâima harap olmaya hazırdır.
Evet, bu cisim ebedî değil, demirden değil, taştan değil. Ancak et ve kemikten ibaret bir şeydir. Ani olarak seni başına yıkılıyor, altında kalıyorsun. Bak, zaman-ı mazi senin gibi geçmiş olanlara geniş bir kabir olduğu gibi, istikbal zamanı da geniş bir mezaristan olacaktır. Bugün sen iki kabir arasındasın, artık sen bilirsin.
Arkadaş! Bildiğimiz, gördüğümüz dünya bir iken, insanlar adedince dünyaları hâvidir. Çünkü, her insanın tam manâsıyla hayalî bir dünyası vardır. Fakat öldüğü zaman dünyası yıkılır, kıyameti kopar.
 
İ'lem eyyühe'1-azîz!
Bu dünya ebedi kalmak için yaratılmış bir menzil değildir. Ancak Cenab-ı Hakkın ebedî ve sermedi olan dârüsselâm menziline davetlisi olan mahlukatın içtimaları için bir han ve bir bekleme salonudur.
Ey arkadaş! İnsan başıboş, serseri, sahipsiz bir hayvan değildir. Ancak onun da bütün harekât ve efali yazılıyor, tespit ediliyor. Ve amalinin neticeleri hıfzediliyor ki, muhasebe-i kübrada ona göre derece alsın. Hülâsa, her güz mevsiminde yapılan tahribat, gelecek bahar mevsimlerinde gelen yeni misafirler için yer tedarik etmek ve bir nevi terhis ve izindir.
 

 
   
 
BENİM HAKKIMDA NE DÜŞÜNÜYORSAN ALLAH SANA İKİ KATINI VERSİN. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol